Dini Siyaset
Türk-İslâm devletlerinde, bozkırlı Türk'ün köylü kültürüne geçişinde başlıca etkenlerden olan iktisadî duruma gelince, Türkler'in meydana getirdiği siyasî istikrar ve mânevî birlik, kudretli orduların gözcülüğünde işliyen muntazam teşkilât, ticaret yollarının korunması ve kontrol altında tutulmesı, Yakın Doğu-Orta Asya-Doğu Avrupa arasında ve yine Uzak Doğu-Hindistan-Akdeniz limanları-Avrupa arasında mevcut ticarî faaliyeti iyice hızlandırmış, büyük mâlî destek sağlamıştı. Türk devlet ve imparatorluklarında giyim, malzeme, donatım, savaş âletleri bakımındanz tam ve kalabalık orduların çıkarılması, bayramlarda, şenliklerde, düğünlerde, resmî ziyafetlerde kaynaklarımızın işaret ettiği ihtişam ve büyük masraflar refahı ve zenginliği; aynı zamanda halk arasında geçim darlığından doğan bir hareketin bahis konusu edilmemesi iktisadî dengenin varlığını gösterir.
Bu hususlar bastırılan paraların cinsinden de anlaşılmaktadır. Selçuklu İmparatorluğu'nda Tuğrul Bey, Alp Arslan, Melikşah, Sencer altın para bastırmışlar, Kirman Selçuklu Meliki Kavurd'un parası ("Nakd-i Kavurd") 1,5 asır sonra dahi değerini korumuştur.
Erbil'de Gök-börü bile altın para bastırmıştı. Bu yönden Selçuklu devrinin ihtişamlı çağı olan Sultan Melikşah zamanında devlet gelirleri yekûnu çok fazlaydı. Bilhassa Haçlı seferlerinin sarsıntıya uğrattığı Anadolu ve Suriye iktisadiyatının, istilâcı Haçlı ihtirası hızını kestiği tarihlerde canlanması ve Anadolu'nun kıtalar arası transit merkezi olmak bakımından büyük değerini takdir ederek askerî, ticarî siyasetlerini bu esasa göre ayarlayan Selçuklu sultanları sayesinde memleket çok daha güçlü olarak kalkınmış ve Türkiye, mazisinde belki en refahlı devrini yaşamıştır.
Altın para bastıran Sultan Kılıç Arslan II ile yüksek seviyeye ulaştığı görülen iktisadî gelişmeyi geniş imar faaliyetinden ve yazılı vesikalardan başka yurdu baştan başa kaplayan kervansaraylardan da anlamak mümkündür. O tarihte Anadolu nüfusunun büyük çoğunluğunu meydana getiren Türkler ananevî besicilik dışında esnaf, zanaat sâhibi, nakliyeci, işci vb. olarak bütün ekonomi hayatına katılmışlar, bunun neticesinde vaktiyle dar surlar içinde birer kaleden ibaret olan kasabalar büyümüş, genişlemiş ve konya, Amasya, Tokat, Kayseri, Erzurum, Harput, Ankara sahillerde Samsun, Sinop, Antalya, kapalı çarşıları, camileri medreseleri, imârethâne, daruşşifa(hastane) gibi kültürel ve sosyal tesisleri birer merkezî Türk-İslâm şehri halinde yükselmişler, bunlardan Aksaray, Kırşehir, Alâiye(Alanya) ve Türkçe adlar taşıyan diğerleri Türkler tarafından kurulmuşlardır.
Bu Türk-İslâm devletlerinde iktisadî faaliyetin doğrudan doğruya Müslüman Türkler'e intikalinin başka mühim bir sebebi de Abbasî halifesi En-Nâsır Lidinillah'ın rehberliğinde bütün İslâm ülkelerinde kurulmasına çalışılan ve son derece düzenli ve disiplinli olarak yürütülen loncalar tarzındaki Ahîlik teşkilâtıdır. Gayri müslimlere kapalı olan bu teşkilât, müslüman meslek erbabına bir nevi imtiyaz sağladığından, bir yandan Türkler'in şehir iktisadiyatına girmelerini kolaylaştırmış, diğer taraftan çeşitli sanat ve iş kollarında çalışan, fakat loncalar dışında kaldıkları için türlü zorluklarla karşılaşan gayri müslim unsurun kendiliğinden büyük ölçüde islâmlaşmasını sağlamıştır. Çünkü, bilindiği üzere, Anadolu'nun Türkleşmesinde nasıl baskı, göçürme ve öldürme yoksa, islâmlaşmasında da siyasî ve idarî herhangi bir zor kullanma bahis konusu değildir.