Ülkenin Taksimi Meselesi
İslâm-Türk devletlerinde ülkeden bir bölgenin idaresi verilen hânedan üyeleri "melik" diye anılırlardı. Bunlar imparatorluk başkentindekine benzer bir hükümet kuruluşuna, dolayısiyle ayrı "vezir"lere, atabeylere, ayrı askerî kuvvetlere sahip olmakla, halife, sultan ve kendi adlarına hutbe okutmakla, "nöbet" çaldırmakla ve izne bağlı olarak para bastırmakla beraber, merkezdeki sultan tarafından temsil edilen yüksek iktidarı tanırlar, re'sen idare ettikleri savaşlarını ve siyasî temaslarını, imparatorlukça düzenlenen ana siyaset çerçevesinde yürütürlerdi. Aksi hareket edenler tâkibata uğrardı. Melikler değiştikçe veya bölgelerinde daralma veya genişleme oldukça vazife, yetki ve sahalarına ait fermanların sultan tarafından yenilenmesi lâzımdı.
Veliahdlık müessesesi "Bozkır" devresinden beri (babadan oğula, oğul sabî ise, kardeşe) devam etmekle birlikte, hânedan mensupları âileden intikal eden "kut"un kendilerinde de mevcut olduğu düşüncesi ile yüksek ikitidarı almak gayretine girişirlerdi ki, huzursuzluklara yol açan bu mücadeleler sonunda tahta fiilen hakim olanın gerçek "kut" ile donatılmış bulunduğu inancı ile onun etrafında toparlanırlardı. Böylece gerçekleşmiş bir düzene karşı direnenler "asî" sayılarak te'dibine çalışılırdı.
Bu itibarla, Kara-Hanlılar'da, Selçuklular'da ve Harezmşahlar'da sık görülen taht kavgalarının mekanizması yanlış yorumlanmamalı ve devlet nizamının kurulduğu zamanlarda çeşitli bölgelerin başında bulunan hânedan üyeleri, yüksek otoriteye bağlı melikler olarak, imparatorluğun idaresinde ve fütûhatta ortaklaşa mes'uliyet taşıyan idareciler sayılmalıdır. Nitekim Sultan Melikşah'ın vefatı (1092) ile merkezde iktidar boşluğu hasıl oluncaya kadar imparatorlukta hükümranlık zedelenmemiş, devlet bütünlüğü bozulmamış, hattâ bir nesil sonra bile Büyük Sultan Sencer Anadolu Selçuklu hükûmetini hukuken kendine bağlı düşünmüş, Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan 1185 sıralarında ülkesini 11 oğlu arasında "bölüştürdüğü" hâlde, Anadolu 11 devlete ayrılmamıştır.
Ancak, tıpkı Bozkır ilinde olduğu gibi, merkezî iktidar ortadan kalktığı veya devlet istiklâlini kaybettiği zamanlarda parçalanma görülmektedir. İslâm dünyasında 4 Selçuklu devleti, Doğu Anadolu Türkmen Beylikleri merkezî iktidar zaafa uğrayıp çöktüğü için meydana gelmişler, sonraki Anadolu Beylikleri de Anadolu Selçuklu devletinin Moğol tahakkümü altına düşmesi üzerine bu istilâcıları uzun müddet tanımağa razı olmayan uc Türkmenleri tarafından geliştirilmişlerdir; tıpkı 630 yılında Çin hâkimiyetine giren Gök-Türk devleti içinde, kendi başlarına devletler kurmağa girişen Hazarlar, Oğuzlar, Karluklar, Türgişler gibi.
Yalnız Hindistan'da ve Mısır'da durum biraz farklı görünmektedir. Delhi sultanlığında idare başına birbiri arkasından bir kaç âile gelmiş, Mısır devletinde de kabiliyetli şahsiyetler ordunun tasvibi ile sultanlığa yükselmiş ve ancak Kalavun'dan sonra devamlı hânedan kurulabilmiştir. Bunlar herhâlde, birinin Türkistan'dan diğerinin Kıpçak bozkırlarından devamlı olarak gelen kuvvetlerle beslenmenin sonucu devlette yeni yeni güçlerin meydana çıkması ile açıklanabilir. Nitekim Tolunlular ve Akşidliler (İhşîdîler) böyle bir ikmâl desteğinden mahrum oldukları için ömürleri kısa sürmüş, buna karşılık Selçuklular'ın ilk devirlerinde çok kalabalık Türkmen kütlelerinin batıya akışları (yalnız Anadolu'ya 550-600 bin kişi civarında) burada Türk devletinin istikrarını sağladığı gibi Anadolu'nun çabucak Türkleşmesini mümkün kılmış, fakat Orta Asya'da Timur iktidarının kurduğu baraj yüzünden ikmâlsiz kalan Delhi sultanlığında hâkimiyet yabancılara geçmiştir. Mısır'da ise gittikçe azınlıkta kalan Türk unsuruna karşılık bilhassa Çerkesler'in çoğalması iktidarın Çerkes Kölemenleri'ne geçmesi sonucunu getirmiştir.